Kur’an’da kadın ve erkek hakları ile rolleri; miras, şahitlik ve toplumsal görevlerin İslami perspektifi bu yazı da detaylıca açıklanıyor.
İslam’da Kadının Yeri ve Şahitlik, Miras Meselesine Bakış
Dinler ve kültürler uzun yüzyıllardır toplumların yapı taşlarını şekillendirirken, özellikle kadınların toplumsal rolü, hakları ve sorumlulukları üzerinde hararetli tartışmaların merkezinde olmuştur. Sıkça gündeme gelen konulardan biri, İslam’ın kadına yaklaşımıdır. Kadının şahitliği, mirası ve ev içi rolü gibi hususlar çoğu zaman eleştirilmiş, kimileri tarafından da yanlış anlaşılmıştır. Bu yazıda, İslam’ın kadın-erkek ilişkilerine dair temel yaklaşımını, farklı sorumluluk ve hak dağıtımının gerekçelerini Kur’an ve gelenek temelinde değerlendireceğiz.
İnanç ve Teslimiyet
Müslümanlık, kelime anlamıyla “teslimiyet”tir. Müslüman kişi, Allah’a inanır ve O’nun bildirdiklerine gönülden teslim olur. Bu yaklaşımda, Allah’ın bildirdiği hükümler sorgulanmaz; çünkü Allah yaratılanı en iyi bilendir, her şeyin sahibidir ve kulları için en hayırlı olanı seçerek hüküm koyandır. İnsan bilse de bilmese de, İslam inancına göre esas olan Allah’ın hükmüdür. Allah bir konuda hüküm indirmişse, o konudaki tasarrufu O’nun bilgisine ve rahmetine dayalıdır.
İslami bakışta, Allah’ın erkeğe iki, kadına bir miras payı tanımasının temel gerekçesi de budur. Aynı şekilde, iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk tutulması, ilahi bir düzenin parçasıdır. Altında yatan hikmetler anlaşılsa da anlaşılmasa da Müslümanlar için esas olan Allah’ın iradesine teslimiyet ve güven duymaktır.
Kadın ve Erkek Rolleri: İslam’da Farklılık ve Adalet

İslam, toplumsal ve ailevi sorumlulukları kadın ve erkeğin yaratılışına uygun biçimde belirler. Bu farklılıklar, İslam’ın kamil bir din oluşunun göstergesidir. İslam bütünsel bir yaşam düzenidir; bir alanın hükmü diğerinden kopuk değildir, her şey birbiriyle uyum içindedir.
Erkeğin ve Kadının Görevi
Kur’an’da erkeğe ve kadına yüklenen sorumluluklar açıkça tanımlanır. Erkekler aileye dış dünyadan rızık getirir; çalışır, kazanır ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılar. Kadının vazifesi ise daha çok ev içiyle ilgilidir; evin düzeni, çocukların bakımı, ahlakının korunması gibi görevler ona aittir. Allah’ın bu rol dağıtımını yapmasının temelinde yaratılış özellikleri ve toplumsal gereklilikler yatar.
Adalet ise herkese eşit vermek değil, ihtiyaca ve kapasiteye göre vermektir. İki yaşında bir çocukla dört yaşında bir çocuğa aynı kıyafeti giydirmek nasıl adil değilse, kadının ve erkeğin farklı ihtiyaçlarına göre farklı miktarda mirastan pay vermek, gerçek adaleti oluşturur.
Miras Meselesinin Hikmeti
İslam’da miras hakkı, kişinin rolüne ve ihtiyacına göre düzenlenmiştir. Erkek, çalışıp eve rızık getirirken elde ettiği malı sadece kendisi için değil, ailesi için de harcar. Kadın ise genellikle kendi ihtiyacı için harcar. Dolayısıyla Allah, erkek çocuğa iki, kız çocuğa bir miras payı vermekte; böylece herkesin ihtiyacına uygun bir paylaşım öngörmektedir.
Bu, kadınların aşağılanması ya da ikinci sınıf görülmesi anlamına gelmez. Tersine, kadınlara ev içinde sorumluluk verilmesi, onların fıtratına (yaratılışına) uygun bir görev dağıtımıdır. İslami adalet eşitlikten ziyade, hak sahibine ihtiyacı kadar vermektir.
Şahitlikte Kadın- Erkek Farkı
Ticaret ve hukuki işlemlerde şahitlik meselesinde de benzer bir gerekçe vardır. Kadınların ticari hayatta daha az yer almaları ve genel olarak unutkanlıklarının, pratik gözlemlerle da daha sık vurgulanması, iki kadının şahitliğinin bir erkeğe denk tutulmasının hikmetini açıklar. Erkek, genellikle iş hayatında daha aktiftir; hesapları, alışverişleri hatırlamaya ve takip etmeye yatkındır. Kadın ise -geleneksel toplumsal yapı içinde- daha az bu alanlarda bulunur, bu tür bilgileri hatırlama ihtiyacına az muhatap olur.
İslam’daki düzen, kişinin toplumsal rolüne ve yaratılışına uygun bir şekilde belirlenmiştir. Kişinin alanında yetkinliği daha azsa, diğer bir kişiyle desteklenmektedir. Böylece gerçek adalet sağlanır.

İslam’da Kadının Evi, İş Hayatı ve Toplum
Son yıllarda kadınların çalışma hayatına katılımı, aile içi rollerin değişmesi Batı’da ve Doğu’da geniş çaplı araştırmalara konu olmuştur. Kadınların çalışma hayatının çocukların yetişmesindeki etkileri de pedagojik araştırmalarda ciddi biçimde incelenmiştir.
Çalışan Anne ve Toplumsal Sonuçlar
Yapılan bu araştırmalar, özellikle Batı toplumlarında, anneleri çalışan çocukların ahlaki ve duygusal gelişiminde bazı sorunların ortaya çıktığını göstermektedir. Uzmanlar, çocukların ilk yaşlarında annelerinden ayrılmasının olumsuz sonuçlarına dikkat çekmektedir. İslam, yüzlerce yıl önceden annelerin çocuklarından ayrı kalmamasını salık vermiştir. Batı’da her yeni pedagojik araştırma ile, İslam’ın bu tavsiyesinin doğruluğu tekrar tekrar ortaya konmakta, bilimsel bulgular bunu teyit etmektedir.
Çocuğun annesinin sevgisi, ilgisi ve rehberliği ile büyümesi, ahlaki ve duygusal gelişimi için vazgeçilmezdir. Kadının evde olması, bu yönden toplumsal fayda sağlar.
Kadınların Çalışma Hayatı ve Evlilik
Bir toplulukta, ders anlatan kişiyle çay dağıtan kişi arasında değer farkı olmadığı gibi, kadına ev işlerini, erkeğe dış işlerini vermek de bir küçültme değil, iş ve görev dağıtımıdır. Herkes kendi alanında hayırlı bir iş yapar, bütüne katkı sağlar. İslam’da kadın ve erkek, Allah’ın huzurunda eşit derecede değerlidir; ancak toplumsal roller farklıdır.
Modern toplumlarda erkeklerin eşlerine karşı ilgilerini kaybetmesi, aldatma oranlarının artması gibi olguların nedenlerinden biri, kadınların iş hayatında fazla yorulmaları ve eşlerine vakit ayıramamaları olarak gösterilmektedir. Araştırmalar, kadının evin dışında çalışmasının aile bağlarını zayıflatabileceğini, evliliklerde sadakatin azalabileceğini göstermektedir.
Oysa İslam, kadının ev içi sorumluluklarını koruması gerektiğini, dışarıda bu tür ağır yükler altına girmesinin yaratılışına uygun olmadığını belirtir. Dini kaynaklarda kadının kırılganlığı ve hassaslığı üzerinde önemle durulur; peygamberimiz kadını inciye benzetmiş, ona nazik ve özenli davranılmasını öğütlemiştir. Kadının ev işleri ve aile bağlarıyla ilgilenmesi, ona verilen fıtrî bir görevdir.
Kadının toplumda tamamen pasif olması değil; dini hizmetlerde, eğitimde, sağlık alanında ve kadınlara yönelik işler de aktif olması İslam’da uygundur. Mesele iş dağılımıdır; herkesin kendi mizacına ve tabiatına uygun görevi yerine getirmesidir.
Karma Eğitim, Toplum ve İslam’ın Tavsiyesi
Kadın ve erkeğin eğitimi konusunda İslam’dan Batı’ya uzanan tartışmanın önemli bir boyutu karma eğitimdir. 1960’larda Batı’da zorunlu hale getirilen karma eğitim, cinsel eşitlik ve sosyal ilişkileri olumlu yönde etkilemesi umuduyla uygulanmış, ancak sonuçlar beklendiği gibi olmamıştır.
1980’lerden itibaren yapılan araştırmalar karma eğitimin, gençler arasında cinsel problemlere ve ahlaki zafiyetlere yol açtığını, kız ve erkek öğrencilerin bir arada olmasının olumsuz yan etkiler doğurduğunu ortaya koymuştur. Amerika’da artık okulları bağımsız olarak tek cinsiyetli eğitim verecek şekilde planlama imkânı tanınmıştır. İslam, zaten yüzyıllar öncesinden kız ve erkek çocuklarının ayrı yetiştirilmesini tavsiye etmiştir.
Araştırmaların Sonuçları
Amerika’da yapılan araştırmalar, karma okulda okuyan ergen kızların üçte birinin gebelik riski ile karşı karşıya olduğunu, ayrı okullarda ise 40 kızdan sadece birinin bu riskle karşılaştığını göstermektedir. Bu veriler, “Allah’ın dediği doğrudur” inancını daha da pekiştirmektedir. İnançsız toplumlarda bile ilahi düzenin toplumun huzuru için en uygun yolu önerdiği ortaya çıkmaktadır.
Bilimsel Gerçekler ve İslam’ın Bildirdikleri
İslam’da her hükmün bir hikmeti, bir gerekçesi olabilir; ancak bu gerekçeler mutlaka o dönemde anlaşılamayabilir. Bilim ilerledikçe, Kur’an ayetlerinde bildirilen kimi hususların modern bilimlerde keşfedilmesi, Müslümanlar için “Allah en doğrusunu bilir” ilkesinin ne kadar isabetli olduğunu gösterir.
Örneğin uzun yıllar evrenin genişlediği fikri Batı’da alay konusu olmuş, Kur’an’ın söylediği bu bilimsel gerçek ancak yüzyıllar sonra keşfedilmiştir. Evrenin tek bir noktadan patlayarak (Big Bang) genişlediği bilim insanları tarafından teyit edildiğinde, çok önceden Kur’an’da bildirilen bir gerçek tekrar doğrulanmış oldu. Bu örnek, İslam’ın hükümlerinin zaman zaman akılla zor anlaşılsa da aslında en doğrusunu bildirdiğini gösterir.
Adalet, Eşitlik ve İslam’ın Temel Felsefesi
İslam’da adalet, mutlak eşitlik demek değildir; hak sahibine ihtiyacı kadar, yaratılışına uygun olanı vermek demektir. Kadının evde, erkeğin dışarıda olması, rolleri farklı şekilde paylaşmaları bir değer hiyerarşisi değil; fıtrata uygun görev dağılımıdır. İslam’ın kadın ve erkek için önerdiği hayat düzeni, onların doğasına, kabiliyetlerine ve toplumsal ihtiyaçlara göre şekillenmiştir.
Görev Dağılımı ve Değer
Sonuç: Kadının İslam’daki Yeri, Hikmet ve Teslimiyet
İslam, kadınları aşağılamaz, ikinci sınıf göstermez; aksine toplumsal düzenin sağlığı için kadının ve erkeğin doğal yeteneklerine uygun roller öngörür. Miras ve şahitlik gibi meselelerde görülen farklılıklar, ilahi hikmete ve toplumsal faydaya dayanır. Batı’da yapılan bilimsel ve sosyolojik araştırmalar, zamanla İslam’ın bu düzeninin ne kadar tutarlı ve faydalı olduğunu gösteriyor.
İslam’a inananlar için esas olan, Allah’ın hükmüne tam teslimiyettir. İnsanoğlu anladığı kadarıyla izah etmeye çalışsa da, asıl doğruyu Allah bilir. Tarih boyunca insanın anlamadığı, reddettiği pek çok hüküm, zamanla doğrulanmış ve insanlığa fayda sağlamıştır.
Toplumların huzuru ve ferahı için, kadın ve erkek rolleri, aynı değeri fakat farklı görevleri paylaşır. Adalet, mutlak eşitlik değil, yaratılışa ve ihtiyaca göre hakça bölüşümdür. İslam’ın tavsiyeleri ve hükümleri, kadının yüceltilmesi ve korunmasına dayanır; bu bakışla, tartışma ve eleştiriler zamanın süzgecinde doğruluğu ortaya koymaktadır. Kadının İslam’daki yeri, adaletin, hikmetin ve toplumsal huzurun temel taşlarından biridir.


